Kahve Mekânı
Bazı bağımlılıklar masumdur...
2 Temmuz 2018 Pazartesi
22 Mayıs 2018 Salı
Women Short
#Women Short & Long #Undercut #Hairstyle Ideas
If you're considering getting an undercut haircut, here's your checklist: Do you like the element of surprise? Are you into your neck feeling cool? Think of yourself as an unexpected badass? If you went "check, check, check," then click through these design ideas—they're all pretty, cool, and fun spring hairstyles. Whether you're looking for a simple cropped-underneath style or a more intricate pattern to have "carved" in with special clipping tools, we've got a whole slew of suggestions for you. Think of them as a flash of quirk you can either show off with a strategic bun or completely hide when you wear your hair is down.
23 Temmuz 2016 Cumartesi
ANTİOKSİDAN KAYNAĞI OLARAK KAHVE
Gün
geçmiyor ki sıklıkla takip ettiğimiz bir haber sitesi veya popüler bir dergi
kahvenin antioksidan olduğuna ilişkin yeni bir haber yayınlamasın. Çok eski
dönemlerde yasaklılar listesinde bulunan bu tutku yakın zamana kadar da zararlı
olarak kabul ediliyordu. Peki son 20-30 yıl içinde ne değişti de artık kahvenin
aslında çok faydalı olduğunu, hatta çok güçlü bir antioksidan olduğunu duymaya
başladık.
Muhtemelen
herkesin aklına gelen ilk açıklama şu: Reklam kokan hareketler bunlarJ
Peki
kahvenin aslında yararlı olup olmadığına ve hatta bir antioksidan kaynağı olup
olmadığına ilişkin olarak bilimsel kaynaklar ne diyor? Gelin bilimsel
yayınların iddialarını anlaşılabilir bir dil üzerinden okuyalım…
Öncelikle
“Oksidasyon ve antioksidan nedir?” sorusunu cevaplamak konuyu anlamayı
kolaylaştıracaktır.
Oksidasyon
kısaca canlı ve cansız tüm varlıkların oksijenle etkileşime girmeleri sonucunda
yapılarında meydana gelen bozulmayı ifade etmektedir. Yani vücudumuza giren
oksijen belli kimyasal tepkimeler sonucunda protein ve DNA yapımıza ve
dolayısıyla hücrelerimize zarar verebilmektedir. Bu durumda da yaşlanma hatta
daha hızlı yıkım türleri olan kanser ve diğer hastalık türleri ortaya
çıkmaktadır. Yani bir bakıma paslanıyoruz da diyebiliriz. Bu yıkım sürecini
yavaşlatmak konusunda bize yardımcı olan maddeler ise antioksidan olarak
adlandırılır.[1]
Antioksidanlar
maalesef vücudumuzda üretilemiyor, bunları sadece tükettiğimiz ürünler
üzerinden sağlayabiliyoruz. İşte bu noktada da satış politikaları devreye
giriyor. Örneğin C vitamini gerçekten güçlü bir antioksidan.[2]
Ancak reklam piyasası bir antioksidan olarak kahveye verdiği değeri hiçbir zaman
portakala vermiyor. Peki neden? Cevap yine tahmin edebileceğimiz gibi kar
oranının düşük olması tabii ki. Her neyse… Anti-kapitalist savrulmalardan
sıyrılıp kahvenin antioksidan olarak etkisine geçelim biz...
Kahvenin
antioksidan özelliğine dair pek çok bilimsel çalışma bulunmaktadır. Ancak günlük
haberlerde görüldüğü üzere bu özelliğin “Kahve antioksidandır.” diyerek
geçiştirilmesi sığ bir yaklaşımdır. Çünkü kahvenin antioksidan özelliğini,
kahveyi bir bütün olarak ele almaktansa bileşenleri bazında değerlendirmek
gerekmektedir.
Örneğin
Amerikan Kimya Birliği’nin (AKB) bir araştırmasına göre kahvenin içinde bulunan
“kafeinin” antioksidan özelliği çok kuvvetlidir. Ancak araştırmada çay ve kakao
içinde bulunan kafeinin de aynı şekilde antioksidan özelliğinin bulunduğundan
ayrıca bahsedilmektedir.[3]
AKB’nin
bir başka araştırmasında ise kahve demlendikten sonra artakalan telvenin
antioksidan özelliğinin de oldukça yüksek olduğundan bahsedilmektedir.
Araştırmada telve bakımından dikkate alındığında espressonun artık olarak çıkan
antioksidan miktarının moka cezvesi tipi demliklerde artık olarak çıkan
antioksidandan daha yüksek olduğu belirtilmektedir.[4] Ancak
bu araştırmanın bir de Türk Kahvesi için yapılması gerekmektedir. Çünkü biliyoruz
ki telvesi ile birlikte tüketilen tek kahve Türk Kahvesidir. Bu bakımdan Türk
Kahvesinin -en azından telvesi dikkate alındığında- diğer kahve çeşitlerinden
daha değerli olduğunu söylemek mümkündür.
Bir
başka araştırmanın sonucu ise kahvenin kimyasal yapısının %6-%12’lik kısmını
oluşturan klorojenik asit’in çok önemli bir antioksidan olduğu yönünde. Araştırma
sonucunda özellikle orta derecede kavrulmuş –medium roast- kahve içinde klorojenik
asit’in en yüksek düzeyine ulaştığı saptanmıştır. [5]
Yine
ABD’de yapılan bir araştırmada ise kahve ve kafeinin antioksidan etkisinin bulunduğu ve kahvenin günde iki-üç kap tüketilmesi halinde alınacak
170-375 mg kafeinin erkeklerde ereksiyon bozukluklarını azaltacağı sonucuna
ulaşılmıştır.[6]
Görüldüğü
üzere en çok dikkat çeken araştırmaların ortak paydası hepsinin kahvenin
faydalı yönlerine yoğunlaşıyor olmasıdır. Hatta alıntılanan bu araştırmalarda
kahvenin zararlarına yönelik herhangi bir vurguya dahi rastlanmamıştır. Diğer taraftan
araştırmalarda; ele alınan kahve çekirdeğinin türü, kavrulma derecesi gibi
hususlara hiç değinilmemiştir. Eee o zaman atalarımızın sözünü bir kez daha hatırlamakta
fayda var: “azı karar çoğu zarar.”
[1] Metallerden
Hücrelere Bir Efsane Antioksidanlar, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, sf 58-61,
Dr. Özlem EKİNCİ
6 Ocak 2016 Çarşamba
4 Ocak 2016 Pazartesi
KAHVE ÇEKİRDEĞİNİN ŞÖHRET YOLCULUĞU
Kahvenin asıl memleketi bugün Etiyopya olarak bilinen Habeşistan'dır. Kahve'den bir şifa kaynağı olarak yazılı bir eserde ilk bahseden ise Fars asıllı doktor Zekeriyyâ er-Râzî'dir (M.S. 920) Aslında Habeşlilerin bu tarihten önce de kahvenin etkilerinin farkında oldukları ve kahve çekirdeklerini kaynatarak içtikleri söylenmektedir.Ancak kahve çekirdeklerinin ünlü olmak için o dönemde bilimin hızla geliştiği İslam coğrafyasında tüketilmeyi beklemeleri gerekecektir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)